S A D E

Posts by Serdar Devrim

Sınıfının sonuncusu (versiyon I)

Serdar Devrim

Gönderildi: 24 Ekim 2017

Karanlık, yağmur çamur, alabildiğine kasvetli bir kış gecesiydi. Meşelik Sokak’ta, -sahibi Tanik efendi adında bir Ermeniydi- küçük bir meyhane vardı. Camı dantelli bir perdeyle örtülü kapı her açılıp sırılsıklam bir müşteri kendini içeri attığında, orta masada bir an sessizlik oluyor, arkasından bir alkış kıyamettir kopuyordu: – Sütlaç di’mi lan bu? Şişşt lan, Sütlaaaç… – Ooolum dedeme dönmüşsün lan, bu ne hal? Saim şuna bak şuna… Daha ‘Sütlaç’ Mehmet paltosunu çıkarıp 30 yıllık arkadaşlarıyla kucaklaşamadan kapı tekrar açılıyor, cigara dumanı ve is kokan lokantaya ayazla birlikte sırasıyla ‘Keke’ Hayri, Cımbız, “Lan şu bizim en ön sırada oturan ineğin adı neydi?” o, derken Cango, Deve Dilaver ve diğerleri birer ikişer zuhur ediyordu. Herkes gibi, lise bitince kopmuşlardı. Gidebilenler üniversite, herkes askerlik, iş, çocuk çocuk derken, yıllar…

0 Yorum

+Read more

Günün mönüsü: Huruştu, vişne hoşafı, lavaş.

Serdar Devrim

Gönderildi: 13 Ekim 2017

1983-1984. Kars’ta 12 ay askerlik yaptım. Küçücük bir dairede tek başıma yaşadım. Nöbetim olmayan akşamlar mesai geç bittiğinden ve gün erken battığından, işten çıktığımda zifiri karanlık oluyordu. Yemekle uğraşmamak için, hemen her akşam aynı lokantada karnımı doyurup eve öyle gidiyordum. Konak lokantası. Hâlâ durur. Üstümde arazi üniforması, parka, belimde silah, içeri girdiğimde patron önce koşup radyo istasyonunu değiştirir (İran’dan Kürtçe yayın yapan radyoyu kapatıp Türkiye’nin Sesi’ni açar), sonra beni bir masaya buyur ederdi. Bir köşede kocaman bir kömür sobası yanan, loş ve boş bir lokantaydı. Örtü niyetine kabartma çiçek desenli kalın perde kumaşı kaplı masalarda tek başlarına veya ikili üçlü oturan 5-6 müşteri olurdu azami, tabii hepsi erkek. Kimisi eve gitmeden evvel yanında meyveyle bir kadeh votka içer, kimi bir sıcak çorba. Ritüelimiz hep…

1 Yorum

+Read more

Tesadüfler üzerine diyalog

Serdar Devrim

Gönderildi: 30 Eylül 2017

SD – Avusturyalı romancı Vladimir Vertbil’in bir kitabını okudum yakında: Rosa Masur’un Garip Hatırâtı. Bir yerinde, yıllardır “Sen Petersburg’tan kaçıp Avrupa’da bir yere yerleşsek mi?” diye tartışıp duran bir Yahudi aileye, geçkin bir fahişe şöyle diyordu: “Hayatî sorunlarımızı aklımızla halletmeyiz. Akla olan inancımı çoktan kaybettim. Okulda mümkün kategorisine giren şeylerle ilgili bir sürü vaaz dinleriz ama olasılık yasasından hiç bahsedilmez. Söylemek istediğim aslında çok basit. Yani argüman ileri sürerseniz, iki seçenekten birine varma olasılığınız sıfır virgül beş’e yaklaşır. Yani klasik pat (*) pozisyonu. Onun için işte olasılığa eyvallah demek lazım; zaten sonunda onun dediği olacak.” 50 yılını iyi kötü hatırladığım ömrüme dönüp bakıyorum, (bilinçli bir şekilde) aklımı kullanıp çözdüğüm sorun; yahut aldığım hayatî karar / yaptığım büyük hamle sanki yok. Sanki rüzgârın önündeki bir…

0 Yorum

+Read more

Basura Hanım kapıda… (son, fin, end)

Serdar Devrim

Gönderildi: 19 Eylül 2017

Gene iki yıldır kayıptı. Danışmadan aradılar: ‘Basura Hanım kapıda, sizinle randevusu varmış!’ Gülmemek için kendimi zor tuttum: ‘Bekletin, ben iniyorum…’ Genelde protokolsüz misafirleri yukarı göndermelerini isterim ama, ‘Basura’yı kontrolsüz bir şekilde yazı işlerine sokmak sakıncalı! Koşarak indim Hürriyet’in girişine… Danışmanın önündeki 8-10 kişilik kalabalığın içinde onu göremedim. – Benim bir misafirim varmış? Görevli önündeki kalabalığı gözleriyle taradı: – Şu hanım sizinle randevusu olduğunu söyleyen… ‘Şu hanım’ yüzünde alaycı bir gülümseme, gözlerini küstahça dikmiş bana bakıyormuş zaten. Kalabalığın içinde onu seçemeyişimden memnun ve üstümde yapacağı etkiden emin… Emin çünkü ‘şu hanım’ tanınır gibi değil. Üstünde yakası, cep kapakları ve eteğinin kenarı lacivert bantlı, kırçıllı, kirli beyaz bir tayyör. Lacivert düğmeler yakasına kadar kapalı. Gene lacivert sivri burunlu, ince topuklu pabuçlar, kolunda aynı renk bir çanta.…

0 Yorum

+Read more

Basura mı desem, Pomponette mi ?

Serdar Devrim

Gönderildi: 18 Eylül 2017

“Ben kedi doğmalıymışım” derdi de, anlamazdım. “Sevilmekten, okşanmaktan, sürtünmekten, siftinmekten hoşlanırım” demek istiyor zannederdim de, birlikte olduğu erkek arkadaşlarına soramazdım, dediği gibi midir bu karı, diye, sahiden kediye mi benzer? Bizim ilişkimiz daha ziyade kedi-köpek türündendi. Aşklarına karşı nasıldı bilmem, biz onunla iki erkek arkadaş gibiydik. Bana muhabbetini böyle gösterirdi. İtişip kakışarak, kavga ederek, kızınca küseceğine sırtıma bir şaplak indirip “Seni bu halinle sevdik, n’apalım!” diyerek, aşk acılarını benimle paylaşıp, göz koyduğu oğlanları önce bana göstererek… Kim bilir, belki de “Aramızda bundan öte bir ilişki olamaz” demeye getirirdi, “Biz sadece sıkı arkadaş olabiliriz seninle…” Gerçekten de ilişkimiz az rastlanır türdendi. Birlikte Dolmabahçe’ye maça giderdik, Barbaros’ta okey çevirirdik, Bebek’ten sandal kiralar balığa çıkardık, bilardo oynadık batakhanelerde. Ayıptır söylemesi, birbirimize şeylik bile yapardık icabında. Ben ona…

1 Yorum

+Read more

Seksek

Serdar Devrim

Gönderildi: 11 Eylül 2017

Randevu saatini beklerken, yolları çiçeklendirmek niyetiyle koyulan ama kuru otların yanında sigara izmariti, çiklet kağıdı, yırtılmış biletlere çöp kutusu vazifesi gören beton saksılardan birine oturdum, gazete okuyacağım. Nişantaşı’nın biçimsiz yollarına park etmiş araçlarla apartman girişleri arasına sıkışmış daracık ve basamaklı eğri büğrü kaldırımda, ikisi kız ikisi erkek, dört küçük çocuk oynuyor. Onları seyretmek daha keyifli. Dar alanda seksek oynuyorlar. Belli ki bir kamplaşma söz konusu. Sarı saçları ensesinde örgülü kızla ablalık ettiği küçük çipil oğlan, kardeş olmalı. Diğer ikisine karşı savunmadalar. Kılık kıyafetlerine bakıyorum, sorun sosyal sınıf farkında galiba. Bu ikisi kapıcı çocuğu olmalı. Berikiler bir terbiyesizlik etmiyorlar, ama örgülü abla alıngan. Belki de farkın sadece o farkında. Hırçın. İki taraf da gerginlikten rahatsız, ama oyunu bozmak istemiyorlar. Seksek devam etsin diye, diğerleri tavize…

1 Yorum

+Read more

Câiz midir, Saaayın Hocam?

Serdar Devrim

Gönderildi: 5 Eylül 2017

Selâmün aleyküm! – Aleyküm selâm! Buyrun, dinliyorum. – Saaayın Hocam, benim aklımı kurcalayan bir mevzu var, bu konuda beni aydınlatırsanız beni çok mutlu edersiniz. Şöyle ki, sorumu soruyorum, Müslümanlar’ın bir dünya menfaati beklentisi içinde bir hayır dua niyet etmeleri ve bir duayı adak adamaları dinimizce caiz midir? – Ne demek istediğinizi çok iyi anlayamadım. Yani siz şimdi şimdi ne diyorsunuz? Mesela bana yılbaşında büyük ikramiye çıksın diye bir yatıra el açıp dua etmek yahut iki Yâsin adamak caiz midir diye mi soruyosunuz? – Yok Saaayın Hocam, olur mu, hâşâ, öyle değil, anlamadınız siz. Bak şincik… – Ha, sen çok iyi anlattın da, ben kalın kafalıyım anlamadım. Anlat o zaman ne diyosun. – Hocam mesela örneğin bir misal vereyim, hani var ya Esentepe’de Nimet Abla…

0 Yorum

+Read more

Öykülerimiz üzerine

Serdar Devrim

Gönderildi: 1 Eylül 2017

SD – Peşin söyleyeyim: ‘Öykü’ lafını hiç sevmiyorum, uydurma olduğu için, ama ‘hikâye’ farklı bir şey, onun için çaresiz kullanıyorum. Nedense öykü küçümsenir, hor görülür. Daha ‘fiyakalı ve asil’ olan roman karşısında. Ama bir yandan da daha zor ve daha teknik olduğu söylenir. Ayrıca herkes de sevmez. Ben özellikle Sait (*) aşığı olduğum + hafıza özürlü (**) olduğum için  severim. Son zamanlarda neden gündemimde, itiraf edeyim. Biliyorsun, hanidir yazmak istiyorum. Ama roman yazmak için ciddî mesai gerek. Ben tembelleştim. Öykü yazayım desem, her bir öykü için farklı ve (romandan) vurucu bir kurgu gerek. Ben yaratıcılık özürlüyüm. Onun için bir türlü… Geçen hafta Lucia Berlin’in A Manual for clearing women’ını okudum. Roman değil. Ne kadarı kurgu, ne kadarı auto- belli değil. Öykü desen, aslında öykü…

1 Yorum

+Read more

Hâlâ gözümüz arar Dursun bey amcayı durakta…

Serdar Devrim

Gönderildi: 31 Ağustos 2017

O sabah şehrin üstüne kara bulutlar çökmüştü. Kapkaranlık. Gece gibi. Yağmur, fırtına… Üsküdar’ı gene sel basmıştı. Deniz nere kara nere belli değil. Arabalar suları yara yara ilerliyor; insanlar, ellerinde fırtınadan ters yüz olmuş şemsiye yahut kafalarına geçirdikleri bir naylon torba, dizlerine kadar suyun içinde hoplaya zıplaya otobüslere motorlara koşuyorlardı. O sıralar ben hem çalışıp hem okuyorum. Kadir amcam bana İETT’den bir torpil patlattı, sağ olsun, bi’ şöförlük ayarladı, haftanın dört günü hatta çıkıyorum. Sözleşmeliyim ama 139’a vermişler. Bir hafta Üsküdar-Ağva, bir hafta Üsküdar-Şile çalışıyorum. Bi’ 139 bi’ 139A yani. Hatırlıyorum çünkü boktan bir gündü. 7.15 için bekliyorum. Kızıymış, arkasından itip otobüse bindirdi. – Kardeşim Şile di mi? – Evet abla, Ağva. – Bu son durağa gidecek, aklı bi’ gidip bi’ geliyo, yolda bir yerde…

1 Yorum

+Read more

I-ıh, yazı konusu olacak bir şey çıkmadı

Serdar Devrim

Gönderildi: 29 Ağustos 2017

Gazetenin ilk çıkan görev aracı Taksim’e gidiyordu, atladım. Galatasaray’da, İngiliz Başkonsolosluğu’nun önünde indim ve bir saate yakın yürüdüm. Aslında maksadım bir kahvede, olmadı bir kafede bir köşeye oturmak, insanları seyretmek ve belki de bir yazı konusu çıkarmaktı. Ama nedense, ya Beyoğlu gününde değildi ya de ben. Arka sokaklarda, küçüklü büyüklü pasajlarda epey bir sürttüm. Soğuk ve karanlık hanlara girip çıktım. Eski kitaplar, 33’lük plaklar satan dükkanlara takıldım, incik boncuk bakındım… ama içimden bir yere oturmak gelmedi. Dedim ya, niyetim ya bizim atadan kalma kahvelerden birinde siftinmek, kağıt oynayanlara bulaşmak, mümkünse kahveciyle ‘N’olacak bu (yerine ve gidişata göre) memleketin / Fener’in / vatandaşın hali!’ geyiği yapmaktı. Olmadı, yeni moda kafelerden birinde oturur, bir bira içerim diyordum. Nedense, günün o saatinde boş olan kafeleri de, sigara…

2 Yorum

+Read more

« Older entries    Newer entries »

Son Yazılar

  • Cold War 26 Aralık 2018
  • Yeşil rehber (The green book) 30 Kasım 2018
  • Kendi gibi olmak üzerine diyalog 14 Kasım 2018
  • Alternatif üzerine 19 Ekim 2018
  • Bir hata yaptık, ee sonra? 16 Eylül 2018

Son Yorumlar

  • Keşke çocuksu olsaydık için Sümer Özvatan
  • Oscar aday adayı bir Türk filmi: Ayla için Faik Taşdil
  • Ya İK’cımız kifayetsiz muhteris ise? için Belkıs Alpergun
  • Diyalog: Meslek değiştirmenin yaşı olur mu? için Belkıs Alpergun
  • Yaş dönümleri (canlı SADE’nin özeti) için Ayça

Return to top

© Sitedeki yazılar Ahmet Eryılmaz ve Serdar Devrim'e aittir. Kaynak göstererek alıntı yapmak bir centilmenlik gereğidir.

Ahmet Eryılmaz
    

Serdar Devrim